Boysan’ın kaleminden…

Ben de hasbelkader heteroseksüel bir anne ve babaya sahibim. Vakti zamanı gelince eşcinsel olduğumu aileme söyledim. Bizi de bir telaş aldı haliyle; önce debelenme, sonra anlayış ve saygı. Aslında eşcinselliğim ebeveynimle aramda yıkılması mümkün olmayan bir dostluk kurdu. Bugün aramız iyi; her daim dayanışma halindeyiz.

Anlayışla ve dürüst olmakla alınabilecekhayat yolu, birlik duygusunu pekiştirdiğimiz ‘yeni tip aile’ fikrinde detemellenebilir.Aileden ayrılış ve kendi hayatını inşa etme sürecinde yeniden, dayanışmanın temel olduğu ev hayatları kurgulamak, bilhassa aile ve sosyal çevreyle gelengeleneklerin yol açtığı erozyondan sıyrılmada iyileştirici olabiliyor. Komün hayatı; paylaşarak anlaşmak, bir arada yaşamak,aynı çatı altında kalacak dostları bulabilmek, evin salonunu eşe-dosta açmakve yeni söylemlerle köprüler kurmak gibi motivasyonlarla, kent hayatında içinde güven hissedebileceğiniz muazzam bir kavuk, bir nevi ‘kosmos’ olabiliyor. Üstelik öğrencilikten epey uzak profesyonel hayatlarımızda sadece ‘geçim derdi’ gibi konuların bizi birbirine bağlamadığına, kardeşliğin akraba kanı gerektirmediğine de şahit oluyoruz. Komşuluğun bir dayanışma örneği olması fikrinden yola çıkarak benzer mahallelere yerleşen LGBT bireyler, devlet örüntüsünün dışında bırakılan güvenliğimizi çoğunlukla kendimiz sağlıyoruz. Bu arada kıt kanaat hayatlarımızda, babamıza benzemeyen yan oda kapısıev arkadaşımız; hiç mi cebimize para koymuyor? Koyuyor elbet. Eve misafir olanlar faturalara, buzdolabına ortak olmuyor mu? Evet, oluyorlar.Beraber fatura ödemenin, kira ödemenin, karın doyurmanın bizi ev arkadaşlarımızla ve yakın çevremizle ‘aile’ kılmadığını kim söyleyebilir?  Dolayısıyla ‘yeni tip ailelerin’ ya da eski deyişle ‘dost hayatının’ ufuk açıcı disiplinleri ve deneyimleri hayatımıza davet ettiği şüphe götürmez bir gerçektir. Bu gerçekten devlet tabii ki korkar. Aslında kısacası resmiyet kazanmayan her ilişki bence hakiki ilişkidir ve hakikat çoğunlukla devletin ilgi alanında değildir.

Batılı eşcinsellerin evlilik eşitliği mücadelesinipek önemsemiyorum. Daha açık konuşmak gerekirse ortada nefret cinayeti, şiddet, devlet terörü veya geçim sıkıntısı gibi konular varken eşcinsellerin heteroseksüeller gibi evlenme hakkına sahip olması/hakkın eşcinsellere teslimi için mücadele etmek ‘şimdilik’ gereksizdir.Evlilik müessesesine karşıduruşlar da hem dünyada, hem de yerelde gün geçtikçe güçlenen fikirlerdir. Yıllardır okuduğumuz ve ana akım dünyanın halı altına süpürdüğü istatistiklerden bazıları olan heteroseksüeller arasında artan boşanmalar, 2’li-3’lü-eş değiştirmeli cinsellikler ve birliktelikler, klasik çekirdek aile yerine ortak alanlı çift birliktelikler, çocukları bir arada büyüten hemcins birliktelikler vb. aslında birçok kesim tarafından yaygın olarak takip edilen konular. Ne demişler, öküz gelecek yerden buzağı esirgenmez. Yani‘yeni olana’ merak varsa veya ‘iyi olana’ teşvik varsa, DNS ayarı değiştirilerek, iş nihayetlendirilir! Hayat koşullarının ve dönüşen kültürlerin bol vitaminli yeni bahçeleri olan bu alanlar yadsınamaz derecede değerli ve önemlidir. Bu bahçelere girişte genellikle anahtar görevi gören teknoloji de internettir. Fakat bu internet siteleri çoğunlukla devletlerin sansür mekanizmalarına toslar. Sansürle bekçiliği yapılan yüzlerce internet sitesi günbegün heybetli-devletli, tarihli-geçmişli kültür ve ananelerimizi bozguna uğratmaktadır. Af buyuralım, çoğunlukla iyi de yapmaktadır.(Yıllardır sansüre uğrayan sitelerin çoğunluğunun eşcinsel içerikli olduğunu ve hayatımızda birbirimizi bulmaya, flört etmeye, ev arkadaşlığı yapmaya yardımcı olduğunu da hatırlatmakta fayda var.)

Devletlerin en popüler müesseseleri olan evlilik kurumu bilgiye aç, hoşgörüye uzak, salt ‘aynıcı’ve ‘gelenekselci’ bırakıldığı zaman çareyi kendini ait sandığı bu yegâne devletin veya ‘tek dinin’ tarihine sığınmakta bulur-söz yerindeyse elinde hiçbir dayanağı olmayan irade ancak resmi tarihe bulanır. Bu bağlamda otoriteyi pekiştirmek isteyenin otlayacağıtekadres degeleneksel aile fidanlığı olacaktır. Ama hem devlet babanın hem de aile babasının oğluna veya kızına yapabileceği ‘kötü’ şeyler takdir edersiniz ki hiç de az değildir. Yakın zamanda ailesi tarafından kaçırılan ve öldürülen eşcinsel çocukların haberlerini okuduk. Baba yarısı dayı ve amcaların günahlarını masum çocukların yaşadığına hep, hala ve maalesef tanık oluyoruz. Devlet babanın biz LGBT’lerin örgütlenme hakkımıza engel olduğuna 2007’de tanık olmuştuk. Lambdaistanbul LGBT Dayanışma Derneği Türk aile yapısına ve genel ahlaka aykırılıktan kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı.

Oysa kafa açıcı, ‘uzay’ konularda sosyal medyanın ve internetin ekmeğini çok yiyoruz. Biraz da yabancı dil biliyorsanız veya çevirileri takip ediyorsanız dünya edebiyatından akademisine, yüzlerce yayın, dizi ve filmlerle muhafazakarlık karşıtı savaşınyaygınlaştığına; fersah fersah evlere-zihinlere girdiğine, ortodoks cinselliği değiştirdiğine, kusursuz aile olamayacağına, belalı konuların klasik-muhafazakar aile sınırlarında yaşanıyor olduğuna şahit oluyorsunuzdur. Öte yandan başka ihtiyaçların bir araya getirdiği ‘kan-bağsız’insanların kalabalık ve güçlü yeni tip aileleriningün geçtikçe artışta olduğuna, insanlığın paylaşım esaslı kişisel tarihler yazdığınada hep birliktetanık olmaktayız. 

Bireysel tarihlerimizi keyfimizce ifşa ettiğimiz twitter gibi sosyal ağlar da çıtayı iyice yükseklere taşımakta geri kalmıyor. Her sıkıştırılmış hatta aldatılmış toplum gibi twitter’a bağlanan bizler, medyada başbakanın kızlı-erkekli evler tartışmasıyla yer bulan (ve bence düpedüz fütursuzluk olan) Hz. Ömer kıssasında ev ziyareti sonucunda çıkardığı hissesinin; köşe yazarlarından Adalet ve Kalkınma partizanlarına kadarbirçok kesimi etkilediğini görmemizi sağladı.Hisseyi kısaca hatırlatmak gerekirse: Ömer, izinsiz dahil olduğu bir hayattan ötürü kendini ayıplıyor ve takipçilerine kimsenin özeline izni olmadan dalmamak gerektiğini temenni ediyor. Ama Ömer’i dedikodudan alıkoymayan ve eşrafına eninde sonunda ‘ders alarak’ açık ettiği ‘bir gece vakti Medine’deki içkili-eğlenceli ev içi durum’ (üstelik görmek için kapısından girmeyi değil, duvarına çıkıp bakmayı tercih etmiş), ispiyon mekanizmasının ‘Sünni’ gerçeklikte eriyip gitmesine engel olamıyor. Tabii 1300 yıl evvel ‘alem yapılan’ o evde, Ömer’in ‘çat-duvar’ ziyaretinden sonra neler olduğuna dair bilgi bulunmamakta.Tam da bu noktada büyük adamların hepsibir ‘evet’i hak ediyorlar:  ‘Erkekler kadınlardan daha çok dedikodu yapıyor.’ Bence başbakanın kızlı-erkekli son açıklamaları da devlet katında yapılan dedikodudan öte değildir.Bizim içinse şimdi bütün devlet erkanı pencereden bizi dikizliyor gibi hissetmek normaldir. Fakat siyaset haşa eve giriyorsa, kışlamasını da bilmek gerekir.  O yüzden sormadan edemeyeceğim: Abes açıklamalarıyla gündem sığlığı yaratan bu kamu kişisi, yükselen enflasyon ve yaklaşan ekonomik krizle, kapı komşusu olduğu savaş Suriye’sini göz ardı etmemizi mi arzulamaktadır?

Bu arada aynı twitter, oyuncu Gupse Özay’ın erkek kedilerini polis gelirse yatağın altına saklanmaları yönünde uyardığı videoya da rastlamamıza vesileoldu. Sevgili Gupse, benim de 4 kedim var, 3’ü kız biri erkek. Erkek olanın adı Banu, Banu Farsça’da kadın demek. Polisleri bekliyoruz.

Bitirmeden, bu konuyla alakalı olarak geçtiğimiz gün İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki Cins Arı-Heteroseksizm Karşıtı Öğrenci Topluluğu’nun takdire şayan açıklamasını sizeaktaracağım.  İTÜ’lü LGBT bireylerin ve dostlarının oluşturduğu topluluk, başbakana yönelik geç kalmış bir teşekkür borcu olduklarını yazı yoluyla ifade etmişler. Karşı cinslerin aynı evde kalması konusunda ‘atarlanan’ başbakanın gey ve lezbiyen çiftlerin ev paylaşmasına karışmamasına şükran duymuşlar;bakın neler demişler:

İTÜ Cins Arı bildiriyor: Bizim de Heteroseksüel Arkadaşlarımız Var!

‘…Daha da sevindirici olan gelişme, gey ve lezbiyen öğrencilerin devlet yurtlarında da beraber kalabilecek olması. Hükümetin LGBTİ bireylere olanak sağlamak için devlet kurumlarını da seferber etmesi gözlerimizi yaşarttı; bu kez gazdan değil.

Fakat gündeme gelen bu “pozitif ayrımcılık”, heteroseksüel arkadaşlarımızı düşündüğümüzde bize biraz haksızlık gibi geliyor. Bizim de heteroseksüel arkadaşlarımız var. Gayet eğlenceli, şeker insanlar. Eğer biz partnerlerimizle aynı evde yaşayabiliyorsak, onların da aynı haklara sahip olmaları gerektiğini düşünüyoruz.

Sonuçta heteroseksüellik bir “tercih” meselesi değil, bir yönelim. Bu noktada heteroseksüel arkadaşlarımızın cinsel yönelimlerine de gereken saygının gösterilmesi gerektiğini düşünüyoruz.’ Cins Arı-6 Kasım 2013

Doğru okudunuz, başbakan bu sefer hemcinslerin evlerine dokunmadı. Biraz ti’ye alınmış bir yazı olsa da ayrımcılığın doğrusal bir yönü yok; kontrol edilemeyen her birliktelik devlet katında tehlikelidir. Fakat LGBTİ’ler olarak 20 yıllık örgütlü mücadelemizde birçok kat ettik. Çünkü ömür boyu olağan hayatlarımız için ‘özel hayat’ muamelesi gördük, yatak odamızda yaşamak dışında hayata kimliklerimizle katılmaktan devlet eliyle açıkça men edildik. Şimdi sıra heteroseksüel arkadaşlarımızın özgürlüğü için mücadele etmeye geldi. Yılmayın dostlar, kızlı erkekli heteroseksüellik yaparken siz de özgür seks ve saygı mücadelemize teşrif edin.Çünkü siz heteroseksüellerin özgürlüğü, biz eşcinselleri de özgürleştirecek.

(10 kasim 2013 – Boysan)

Bir cevap yazın