“BOYSAN BENİM SADECE ÇOCUĞUM DEĞİL; AYNI ZAMANDA YOLDAŞIMDI”
Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü‘nün danışmanı olarak tanınan LGBTİ+ aktivisti Boysan Yakar, LGBTİ+ aktivisti-feminist Zeliş Deniz ve Mert Serçe’nin aramızdan ayrılışının üzerinden tam tamına bir yıl geçti. 5 Eylül’de, Çanakkale’nin Gelibolu İlçesi Bolayır Mevkii’nde üç aracın karıştığı trafik kazasında hayatını kaybeden Boysan, 30 Mart 2014 Yerel Seçimlerinde CHP’nin Şişli Belediye Meclisi adayları arasında yer alıyordu, ancak seçilemedi. İlerleyen aylarda ise başkan danışmanı olarak çalışmaya başladı. Kamu kurumlarında en yüksek mercide çalışan ilk açık kimlikli erkek eşcinsel olması tesadüflerin değil, yıllarca süren ve uğruna bedeller ödediği mücadelesinin sonucuydu. Kimseyi incitmeyecek bir kalbe, hayran kalınacak bir dürüstlüğe ve birçok siyasetçiyi dize getirecek zekâya sahipti. Belediyede çalıştığı dönemde Toplumsal Eşitlik Birimi’nin kurulmasına öncülük etmekten LGBTİ+ bireylerin ücretsiz sağlık hizmeti almalarına kadar pek çok güzel işin altında onun imzası vardı.
Röportaj: Mehtap Doğan
LGBTİ hak mücadelesi alanında bölgesel ve uluslararası pek çok çalışma yaptı. 24 Yıldır düzenlenen LGBTİ Onur Haftası’nın olmazsa olmazıydı. Nisan 2015’te ABD’nin devlet bursuyla Washington DC’de bulunan Human Right Campaign ve Victory Institute & Fund örgütlerinde danışman olarak çalıştı. Üç dil biliyor, dört kediye bakıyordu.
VERDİĞİ HAK MÜCADELESİNE SANATLA DA DİKKAT ÇEKTİ
Uğruna bir ömür harcadığı davasına oyuncu, yönetmen ya da yapımcı olarak dahil olduğu projelerle de dikkat çekti. Türk Sineması’nda kadın eşcinselliğine uygulanan sansürü konu alan ‘Çekilemeyen Sahneler’ filmini projelendirdi ama tamamlamaya ömrü yetmedi. Boysan’la benim yolumsa çocukları lezbiyen, gey, biseksüel ve transgender olan ailelerin mücadelesini konu alan “Benim Çocuğum” belgeselinin yapım sürecinde kesişti. 2012’yi kovalayan yıllarda da Boysan’la başta LGBTİ+ Onur Haftası olmak üzere pek çok işte, projede birlikte çalışma fırsatım oldu. Hayatımdaki en “çileli” ama en eğlenceli PR çalışmasını Onur Haftası için yaptım sanırım! Çileliydi, çünkü iş listemin başında, her sabah ya yorgunluktan ya eğlenmekten uyuya kalan Boysan’ı uyandırmak gibi bir görevim vardı. Neyse ki annesini tanıyordum. Ona ulaşamazsam ben Sema’yı, Sema mahalle bakkalını arıyor, konu komşuyu, esnafı seferber ediyorduk.
O benim için keyifli bir ofis arkadaşından çok daha öteydi… Boysan gibi güzel yürekli, dayanışmacı, eşitlikçi bir insanın hayatıma girmesi çok büyük bir şanstı; gidişiyle bu büyük şansın hacmi kadar ağır bir acı bıraktı.
ÇOK ACI KAYIP
5 Eylül gecesi, saat 02:30 civarında mail grubuna “Çok acı kayıp” başlığıyla bir mail düştü. Ülke gündemi malum, yine kim öldü acaba diye açtığımda hiç beklemediğim üç isimle karşılaştım: Zeliş, Mert ve Boysan. Maili defalarca okuduğum, yazan arkadaşla konuştuğum, kazayla ilgili ne bulduysam baktığım halde inanmadım, inanamadım. O saatte ayakta olduklarını bildiğim arkadaşlarımı bile “Ya doğru değilse” diye aramadım. Ancak, belki birileri bir şeyler yazar umuduyla, Boysan’ın, Sema’nın, Zeliş’in sayfalarını gün ağarana kadar yoklayıp durdum.
Boysan en son “Arkadaşlar bir kaç gün önce İstanbul’dan ayrıldım. Belli ki bir kaç gün daha dönmeyeceğim” yazmıştı; Zeliş ise rüyasını paylaşmıştı: “Rüyamda uçabilen ufak bir orman perisiydim. Tek peri ben değildim. Sonra perilere saldıran bir yaratık çıktı. Uçarak havada dağıldık, yüksek binaların üstünde… Çok güzel ve stresli bir rüyaydı. Uçasım mı var ne?”
LGBTİ+’lerin ve feministlerin Deli Aysel’ine, Freddie Mercury’sine ve Filozof Serçe’sine trafik belası yüzünden uçmak hiç yakışmadı. 5 Eylül Pazartesi günü bu üç güzel insan Boysan’ın Elmadağ’da bulunan evinde anılacak. Ailesi tarafından STK’ların kullanımına açılan “Boysan’ın Evi”nde gerçekleştirilecek buluşma 18:00’de başlayıp 21:00’de son bulacak.
Kendilerine açıldığı günden bu yana çocuklarıyla dayanışan, onunla birlikte mücadelesine destek veren, Türkiye’de bir ilk olan LGBTİ Aile Ve Yakınları Derneği LİSTAG’ın aktif üyelerinden Sema ve Hakan Yakar ile kazanın ardından geçen bir yılı konuştuk.
Maalesef çok zamansız bir kayıp oldu, kaza haberini aldığınızda neler hissettiniz?
Sema Yakar: Tatillerinin son günü olan 5 Eylül günü, öğleden sonra İstanbul’a dönüşe geçtiler. Babası gün içinde Boysan ile iki kere görüştü. Her şey yolundaydı. 17:50’de yeniden aradığında telefonlarının kapalı olduğunu söyledi. Tekrar tekrar aramamıza rağmen ulaşamadık ve şarjının bittiğini düşündük. Halbuki 17:50’den birkaç dakika önce kaza gerçekleşmiş. O gece jandarma bizi arayarak çocuklarımızın ağır yaralı olduğunu ve gelmemiz gerektiğini söyledi. Bunun üzerine yola çıktık. Gece saat 02:00’de Gelibolu Devlet Hastanesi’nde ailece bu gerçekle yüzleştik. Yılların alışkanlığıyla bir an koşup onun yanında olmak istedim. Hastanenin önünde garip bir sessizlik vardı. İlk defa ona ulaşamıyordum. İlk defa bana ses vermiyordu. Çok zor anlardı. Mert, Zeliş, Boysan gitmiş miydi? Artık olmayacaklar mıydı? Yoklar mıydı?… İnanması güç ve çok zor anlardı. Hayatlarımızın akışında giderken hiç beklemediğimiz bir yol açılmıştı önümüzde. Bu yolun başındaydık. Şaşkındık… Çaresizdik…
Kazayla ilgili hukuki süreç devam ediyor, gelinen son nokta nedir?
Hakan Yakar: Kazadan sonra olay yerinde Boysan’ın okuduğu kitabı bulduk. Kenarına “Türkiye’de ölmek ucuzluğu var” diye bir not düşmüş. Çanakkale Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan altı duruşma neticesinde beş masum insanın ölümüne sebep olan kişi 10 yıl hapis cezası ile hüküm giydi. İyi halden dolayı bu ceza 8 yıl, 4 aya düşürüldü. Sebep olan kişi 9 ay hapis yattıktan sonra serbest bırakıldı. Yargıtay’ın vereceği karara göre infaz edilip / edilmeyeceği belli olacak. Süreç devam ediyor. Ayrıca maddi manevi tazminat davası da açıldı. Sonuçta kanunlar bir kişinin hayatına karşılık iki yıl ceza takdir ediyor. Boysan’ın kitabına düştüğü not gibi, Türkiye’de maalesef insan hayatı çok ucuz.
ACELESİ VARMIŞ GİBİ…
Kazanın üzerinden bunca zaman geçmiş olmasına rağmen Boysan’ın Facebook sayfasında hala paylaşımlar yapılıyor. Kimi arkadaşı rüyasına nasıl girdiğini anlatıyor, kimi nasıl özlediğini… Boysan’ı böyle ölümsüz kılan ne sizce?
Hakan Yakar: Bizler Zeliş’i, Mert’i ve Boysan’ı trafik terörüne kurban verdik. Boysan gibi birinin erken gidişini kabullenmek gerçekten çok güç. Boysan kısacık hayatına çok şey sığdırdı; sanki acelesi varmış gibi… O kadar çok insanın hayatına dokunmuş ki inanamazsınız. Hayatı hızlıdan ve çoktan çözmüş gibiydi. Geleceğe yönelik hayali, gerçekleştirmek istedikleri o kadar çoktu ki… Yardımsever ve eşitlikçi tavırlarıyla herkesin yüreğine taht kurdu. Boysan “öteki” olduğu için mücadelesine çok küçük yaşlarda başladı. LGBTİ+ aktivisti, insan hakları ve doğa savunucusu, cesur yürek, devrimci ve en önemlisi ailemizin gururu ve onuruydu.
Gidişi kahretse de canlı yayına çıkacağı gün uyuya kalması, filmin finalini beklerken kuliste sarhoş olmamız, gala gecesi için birlikte çıktığımız alışverişte zevklerimiz hiç uyuşmayınca yollarımızı ayırmamız, yan yana kabinlerden bağıra çağıra yaptığımız geyiği kimsenin duymadığını sanmamız, onur haftalarında giydiği “fantastik” kıyafetlere bakmadan feministleri rüküş bulduğunu söylemesi, altı astarı birkaç kap yıkayacağım diye bütün ofisi ıslatarak beni çileden çıkarması gibi Boysan ile ilgili hatırladığım ne var ne yoksa yüzümü güldürüyor. Kiminle konuşsam aynı şeyi söylüyor. Böylesine sevildiğini görmek sizi mutlu ediyor olsa gerek…
Sema Yakar: Hem de çok mutlu ediyor. Boysan her anne babanın sahip olmak isteyeceği tarzda bir evlattı. Her zaman onun yaptıklarına, hayat karşısındaki cesaretli duruşuna hayran kaldık ve gurur duyduk. Birçokları gibi duruşunu örnek aldık. Bu durum bize onun yokluğuyla baş etme gücü de veriyor. Benim çocuğum cinsel kimliğini açıkça yaşamayı tercih etti. Bunu bir direniş ve hak mücadelesi haline dönüştürdü. Bütün varoluş haliyle yaptı. Çokların dili, çokların bedeni oldu.
Özgürlük ve liderlik ruhuyla doğmuştu sanki. Ve birçok insanın hayatına dokundu. Onu tanıyanlar, yakın arkadaşları, hiç tanımayanlar, uzaktan izleyenler… Ne çok ailesi, ne çok kardeşi varmış meğer. Yüreğindeki insan, hayvan, doğa sevgisini çevresine bir ışık gibi yaymış. Tanıdığı, tanımadığı her insanla bu duygularını paylaşmış. İşte bunun için Boysan hiç gitmemiş gibi. Onu sevenlerle yaşıyor ve bu onu ölümsüz kılıyor.
Boysan’ı kaybettiğimiz dönemde, onun kadar sizler de, çocuğunuza verdiğiniz destek nedeniyle konuşuldunuz. Sadece Boysan’ın değil LGBTİ+ camiasının da “Sema Anne”si olmak nasıl bir his?
Sema Yakar: Boysan’ın gidişiyle birlikte Türkiye’nin her yerindeki LGBTİ+ bireylerden telefon ve mesaj aldım. “Sema Anne ben de senin çocuğunum. Bizler için ayakta kalmalısın. Sana ihtiyacımız var” diye. Bu bana güç ve destek verdi. Boysan eve kapanmamı hiç istemezdi. Artık bildiğim, tanıdığım, yıllarca anlattığım hikayem de değişmişti. Ama bu topluma anlatacak çok şey vardı. Karanlıklara ışığı taşımaya devam etmek önemliydi. Taziye sürecinde gelenler arasında hala bizim LGBTİ+ hak mücadelemizi bilmeyenlerle karşılaştık. Bizi, davamızı eksik yada yanlış anlamalarını istemedim. Elimden geldiğince bilgilendirmeye çalıştım. Evdeki bütün broşürleri dağıttım. Önümde iki yol vardı: ya yıkılmak ya da ayağa kalkmak. Ben kaldığım yerden devam etmeyi seçtim. Bu süreçte ailem, arkadaşlarım, Boysan’ın arkadaşları ve hareketteki yol arkadaşlarımla birbirimize destek olduk ve birbirimizden güç bularak bugünlere geldik.
Hakan Yakar: Onunla birlikteyken iyi ki hep yanında ve yakınındaydık. Şimdi geriye baktığımızda hiç keşkemiz ve pişmanlığımız yok. Buradan tüm LGBTİ ailelerine ve yakınlarına seslenmek istiyorum. Hayat çok kısa. Yarının kime ne getireceği bilinmez. Çocuklarınız yaşarken anlamaya çalışın.
LGBTİ+ Onur Yürüyüşü’nde Boysan’ın tişörtünü üzerinde görmek çok hüzünlendirdi beni. Bence çok anlamlıydı. Nereden aklına geldi?
Sema Yakar: Onur yürüyüşü… O gün benim için çok zordu. Boysan, Zeliş ve Mert olmadan nasıl olacaktı? Onların yokluğunu hepimiz çok ağır hissediyorduk. Özlemleri de git gide çok ağır geliyordu. Hala da öyle, onları çok özlüyoruz.
O gün Boysan’ı içimde hissederek uyandım. Onunla o günü yaşamak… Ablasıyla geçen onur yürüyüşünde giydiği tişörtü de yanımıza alarak evden çıktık. Sanki onu daha çok bizimle hissettik. Üzerime giyme fikri ise kendiliğinden gelişti ve bana çok iyi geldi. O gün onunla bir ve tam olmak gibiydi. Bana çok iyi geldi…
Boysan’ın evini bildiğim kadarıyla hiç kapatmadınız. Şimdi de arkadaşlarının, STK’ların kullanımına açtınız. Buna karar vermenizde nasıl bir süreç etkili oldu?
Sema Yakar: Tatil için arabayı almaya geldiği ve bizim de en son onu gördüğümüz 23 Ağustos 2015 günü babasına durup dururken “Benim evimi ne yapacağız?” diye sordu. O sırada telefonu çaldı ve bu sorusu yanıtsız kaldı. Evini bu şekilde kullanıma açma kararımızda bu sorusu etkili oldu. Boysan’ın evini onu unutturmayacak, hatıralarını yaşatacak şekilde canlı tutmak istiyoruz. Bu nedenle tüm sevenlerinin ziyaret edebileceği, STK’ların faydalanabileceği bir hale getirdik. O da böyle olmasını isterdi. Onun evi yaşarken de herkese açık bir evdi. Geleni gideni çok olurdu.
Hakan Yakar: Boysan’ın LGBTİ+’ler için gerçekleştirmek istediği barınma ve aş evi projeleri vardı. Bize heyecanla anlatırdı. Hatta bu projelerini gelecekte bir vakıf adı altında toplamayı ve yönetmeyi hayal ederdi. İnşallah bir gün bu hayali de gerçek olur. Cesareti ve cesur yüreği ile kısacık hayatına sığdırdığı projeleri ve çalışmalarıyla yeni kuşaklara örnek olmasını çok isteriz.
Evine gelen herkes çok etkileniyor. Geçenlerde eve konuk olan gençlerden biri arkadaşlarına “Kim bu Boysan?” diye sormuş. Çocuklar ellerindeki işleri bırakıp dolu dolu anlatmışlar. O genç evden çıkarken ben de onun gibi cesur olmak isterim demiş. İşte bu!
O ev Boysan’ı anlatıyor, yaşatıyor. Ve gelecek nesillere onun yaptıklarını daha ileriye taşıma cesareti veriyor. LGBTİ+ örgütleri, STK’lar çalışmak, toplanmak için her zaman bir mekanın sıkıntısını çekiyorlar. Onlar için de toplanabilecekleri bir alanları oldu. Umarız başkalarına da örnek oluruz.
LGBTİ+ bireylerin en temel sorunlarından biri nefret suçları. Boysan’ın ailesi olarak nefret cinayetlerine, şiddete hedef olmasından korkar mıydınız?
Sema Yakar: Boysan LGBTİ hak mücadelesi hareketinin önde gelenlerinden biriydi. Nefret cinayetlerine ve şiddetine açık bir hedef halindeydi. Bu durum ailesi olarak bizi her zaman endişelendiriyordu. Bir yandan da onun mücadelesine saygı duyuyorduk. Ben de önceleri onu korumak kollamak için çıktım yola. Yıllar içinde de bu hak mücadelesinin bir parçası oldum. Onun cesaretini ve korkusuzluğunu örnek aldım ve toplumda farkındalık yaratmaya çalıştık.
Türkiye’de maalesef pek çok eşcinsel ailesi tarafından reddediliyor, dışlanıyor hatta öldürülüyor. Sizdeyse durum tam tersine işledi. Yürüyüşlerde en ön saflarda, yanında durdunuz, “Aileniz, yanındayız” yazan pankartlar taşıdınız. Boysan size ne zaman ve nasıl açıldı? Yadırgadınız mı?
Sema Yakar: Boysan 2000 yılının Mayıs ayında bize eşcinsel olduğunu söyledi. Sanki o güne kadar çok iyi tanıdığımı zannettiğim çocuğumu kaybetmiştim. Neydi bu eşcinsellik? Ne düşünür, ne hissederdi? Sanki bir yabancıydı karşımda duran. Çalkantılı bir dönem geçiriyorduk diyebilirim. Bir süre, bunu anlamaya, öğrenmeye çalıştık. Bilgilendikçe bunun bir hastalık olmadığını, bazı çocukların böyle doğduğunu, solaklık, göz rengi kadar doğal bir durum olduğunu anladık. Çocuğumuz, bizim yine aynı çocuğumuzdu. Bilgilendikçe korkumuzu yendik ve eskisi gibi koşulsuzca sevmeye devam ettik. O yıllarda karanlıktaki ışığım çocuğum olmuştu. Önceleri çocuğumun yaşam hakkı için çıktığım yol artık toplumsal bir hak arayışı mücadelesine dönüştü. Boysan benim sadece çocuğum değil aynı zamanda yol arkadaşımdı. Boysan, Zeliş ve Mert gibi gidenlere selam olsun. Çocuklarımızın yolları ışık, oradaki mekanları cennet olsun.”